Anadolu’da Korkunun Temelleri

Anadolu'da Korkunun Temelleri - Mert Keskin

Ben Anadolu topraklarında doğdum, büyüdüm. Etrafımı saran kadim coğrafya, sadece tarihi ve kültürel zenginlikleriyle değil, aynı zamanda fısıltıları nesilden nesile aktarılan, toprağın derinliklerine sinmiş bir korku atmosferiyle de yoğrulmuştu. Benim korku anlayışımın temelleri de işte bu topraklarda, o eski hikayelerde ve o sessiz gecelerde atıldı.

Anadolu’da Korkunun Temelleri

Çocukluğumun geçtiği köyde, elektriklerin sık sık kesildiği, yıldızların gökyüzünü bir elmas tarlası gibi aydınlattığı geceler olurdu. İşte o karanlıkta, sobanın çıtırtısı eşliğinde büyükannem, Anadolu’nun dört bir yanından derlediği korku hikayelerini anlatırdı. Cinler, periler, alkarısı, gulyabani… Hepsi bu topraklara ait, bu coğrafyanın ruhundan doğmuş yaratıklardı sanki. Onların hikayeleri, sadece birer masal değildi benim için. Sanki o karanlıkta, o sessizlikte, bu varlıkların fısıltıları gerçekten duyulabilirdi.

Anadolu’nun korkusu, sadece doğaüstü varlıklarla sınırlı değildi elbet. Toprağın kendisi de bir gizem ve tekinsizlik barındırıyordu. Issız dağlar, derin vadiler, antik kalıntıların sessizliği… Sanki her bir taşın, her bir ağacın anlatacak bir hikayesi vardı ve bu hikayeler çoğu zaman hüzünlü, ürkütücüydü. Eski savaşların yankıları, kayıp aşkların acısı, toprağa karışmış kanların fısıltısı… Bütün bunlar, Anadolu’nun korku atmosferini derinleştiriyordu.

Benim kişisel korku deneyimlerim de bu atmosferden bağımsız değildi. Köyün etrafındaki o karanlık orman, geceleri bambaşka bir kimliğe bürünürdü. Ağaçların arasından sızan ay ışığı, tanıdık şekilleri ürkütücü gölgelere dönüştürürdü. Uzaktan gelen bir baykuş sesi, içimde o eski korku hikayelerinin yarattığı ürpertiyi yeniden canlandırırdı. Sanki o ormanda, büyükannemin anlattığı yaratıklar gerçekten yaşıyor olabilirdi.

Şehir hayatına taşındığımda, o köydeki o derin, sessiz korku yerini daha modern, daha soyut korkulara bıraktı. Yalnızlık korkusu, başarısızlık korkusu, geleceğin belirsizliği… Ama ne zaman zihnim karanlığa dalsa, o eski Anadolu korkusu, o toprağın derinliklerinden gelen fısıltılar hala yankılanır içimde.

Anadolu’da korkunun temelleri, bence bu toprağın ruhunda, insanlarının inançlarında ve anlatılarında saklı. Bu korku, sadece ürkütücü bir duygu değil, aynı zamanda bu coğrafyanın kadim bilgeliğini, geçmişin izlerini taşıyan bir miras. Ve ben, bu mirasın bir parçası olarak, o eski korku hikayeleriyle yaşamaya, onları anlamaya ve belki de onlarla barışmaya çalışıyorum. Çünkü biliyorum ki, bu topraklarda korkunun da bir ruhu var ve o ruh, hala fısıldamaya devam ediyor.

Sevgilerle,

Mert

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir