Filmdeki Zübeyir figürü, gözetleyen bakış, YouTuber’lık hayali ve köylülerin dini inançlarla pasivize edilmesi üzerinden yapılandırıldı.
Korkunun Kamerası: Dehşet Ekranı’nda Kapitalist Gözetim ve Dinin Afyonu
Dehşet Ekranı yüzeyde bir korku filmi gibi dursa da alt katmanlarında kapitalist gözetim toplumu, dijital teşhir, dini bastırma aygıtı ve emek sınıfının pasivize edilmesi üzerine derin eleştiriler barındırır.
Filmin sonunda Zübeyir’in “sizi hep izliyorum” demesi, artık onun gözlerinin olmamasıyla değil, görmenin ve gözetlenmenin dijitalleştirilmesiyle ilgilidir.
Burada Lacan’ın “bakış” kavramı, kapitalist dijital gözetimin işleyişine dönüşür.
Gözetim: Zübeyir ve Kameraların Bakışı
Zübeyir’in gözlerinin olmaması, bakışın yokluğu değil; yeni bir tür bakışın doğuşudur.
Artık o kameralarla, mikrofonlarla, dijital ekranlarla görür.
Filmin sonunda “sizi hep izliyorum” dediğinde, aslında kapitalist sistemin dijital gözetleme aygıtlarının sesi konuşur.
YouTuber çifti videolarla para kazanmak için kendi korkularını teşhir ederken, Zübeyir bu sistemin hem sonucu hem de hayaleti haline gelir.
Bu noktada Lacan’ın görme ve bakış ayrımı çok önemlidir:
“Görmek bilinçli bir tercihtir, ama bakış, öznenin Öteki tarafından görüldüğü yerdir.”
Zübeyir artık bir bakış değil, kapitalizmin gözetleyen Öteki’sidir.
YouTuber Olmak: Kapitalizmin Yeni Kurbanı
Filmdeki genç çift, aslında sadece korku yaşamaya değil, o korkuyu bir içeriğe dönüştürerek kazanca çevirmeye çalışır.
Bu, kapitalist çağın en güncel arzularından biridir:
Korkunun bile ticarileşmesi.
Zübeyir’in ruhu, tam da bu noktada “beden arayan” bir travma değil, karşılıksız bırakılmış etik bir yükümlülük gibi geri döner.
Çünkü korkunun kendisi bile bir performansa, bir ürüne dönüşmüştür.
Dini Figürler ve Köylülerin Bastırılması
Köy halkının eve gitmeye karşı duyduğu korku, yalnızca doğaüstü varlıklara değil, dinin işlevselleştirilmiş bir korku rejimi haline getirilmesine dayanır.
“Oraya gitme, lanetlenirsin” söylemi, aslında dinin pasifleştirici, sınırlayıcı yönünün bir dışavurumudur.
Bu anlamda Marx’ın şu sözü doğrudan yankılanır:
“Din, halkın afyonudur.”
Zübeyir’in evine girilmesi bir tabudur.
Çünkü orası kontrolsüz arzunun, bastırılmış gerçekliğin, kurban edilmiş hakikatin saklandığı yerdir.
Ve bu alanı yasaklayan şey, din değil; dinin ideolojik aygıt olarak kullanımıdır.
Kapitalist Fantazma: Perdeyi Kim Tutar?
Lacan’nn “fantazma” kavramı, öznenin gerçeklikle yüzleşmemek için kurduğu imgesel yapıların adıydı.
Filmde bu fantezi, “ak büyücü”, “köyün düzeni”, “eve gitme yasası” ile sürdürülür.
Ama bu fantezinin asıl işlevi, köy halkının kendi suçunu bastırması ve kapitalist sistemin sürmesini sağlamasıdır.
Zübeyir’in bedeni, bastırılmış bu suçun taşıyıcısıdır.
Ve filmin sonunda, Zübeyir yalnızca bakmıyor.
O artık izliyor, denetliyor, kaydediyor.
Yani fantezinin yırtıldığı yerde, yeni bir gerçek doğuyor:
Kapitalizmin gözetim bakışı artık doğaüstü değil, gündelik.
Sonuç: Dehşetin Gerçek Yüzü
Dehşet Ekranı, korkutucu olmayı başarırken, aynı zamanda görme ve görünme arzusu üzerinden çalışan kapitalist düzenin teşhirini yapar.
Zübeyir artık yalnızca bir hayalet değil, dijital çağın kameralarla örülü bilinçdışı gibidir.
Ve şu mesajı verir:
İzleniyorsun. Performansın gözetleniyor. Arzun kayıt altında.
Ve her şey korkuya, korkunun gösterisine, korkunun ticarileşmesine dönüştüğü için, hiçbir kurban artık doğamaz. Herkes seyircidir.
20.05.2025
Klnk. Psk. Hülya Filipov